YETERSİZLİĞE UYUM SÜRECİ
Şok, inanmama ve yadsıma aşaması ailenin özel gereksinimli bir çocuğa sahip olduğunu öğrendiği aşamadır. Bu aşamada aile, çocuğunun yetersizlik durumlarını öğrenmesiyle şok yaşar. Özel gereksinimli bir çocuğa sahip olmak ailenin beklemediği bir olgudur ve beklentileri ile tamamen zıt bir durumdur. Bu durumdan kaynaklı olarak aşırı üzüntü ve çaresizlik duygusu yaşar. Bu üzüntü ve çaresizlik duygularına genellikle suçluluk ve utanç duyguları da eşlik eder. Aile bu aşamada yetersizliğin varlığına inanmaz ve yetersizliğin olmadığına dair kanıtlar bulmak için çabalar ve yetersizliği yadsır.
Öfke ve içerleme aşamasının ilk dönemlerinde aile çeşitli tanılama merkezlerini ve doktorları dolaşarak bulduğu kanıtları bu ortamlarda dile getirir ve uzmanlardan kendisinin ileri sürdüğü kanıtları desteklemelerini bekler. Aynı zamanda konulan tanıyı reddeder ve yardım önerilerini geri çevirir. Bu yardım önerilerini geri çevirirken yardım öneren uzmanlara ve bireylere karşı öfke duyar. Bu aşamada aile, yetersizliği yadsımaya devam etmektedir. Aile, akrabalarından, arkadaşlarından ve sosyal çevresi içerisinde normal gelişim gösteren çocukları bulunanlara karşı içerleme duygusunu geliştirir. Bu aşamanın en önemli olgusu ailenin ‘’neden ben/biz’’ sorgulaması içinde olmasıdır. Aile bu sorunun cevabını arar, geçmişi ve çevreyi sorgular.
Öfke duygusu ile çevreye tepki göstermeye başlayan aile çevreden olumsuz tepkiler almaya başlar ve bu tepkiler ailenin kendi içine yönelmesine neden olan dış etkili oluştur. Ailenin kendi içine yönelmesine neden olan bir diğer etken, iç etken ise, ailenin normal gelişim gösteren çocuklara sahip olan bireylere ve kendi anlamadığını inandığı sosyal çevresine içerlemesidir.
Aile, pazarlık aşamasında yetersizliğin bir şekilde ortadan kalkacağına dair bir inancı benimser. Bu inancın içsel güdüleyicisini genellikle ailenin ‘’neden ben/biz’’ sorusuna verdiği cevaplar oluşturur. Bu inancın dışsal güdüleyicisini ise içinde bulunduğu kültürün, inandığı dinin ve toplumun özellikleri oluşturmaktadır. Aile, bu güdüleyici etkenlerin gereklerini yerine getirerek yetersizliği ortadan kaldırabileceğine inanır. Bu amaç doğrultusunda çaba harcar. Bu amaçla, doktorlarla, uzmanlarla, yetersizliği ortadan kaldırabileceğini inandığı doğa üstü güçlere sahip kişiler ile hatta Tanrı ile pazarlığa girişir. Bu pazarlığın gereklerini yerine getirmeye çalışır. Bu aşamada aile, yetersizlik hakkında birçok bilgiye ulaşmış, onları belirli bir oranda değerlendirmiş ve analiz etmiştir. Ancak, yaşadığı bu beklenmedik ve genellikle birçok nedene bağlı ama tek bir neden ile açıklanamayan yetersizlik olgusuna tek ve müdahale edilebilir bir neden bulmaya çalışır. Çünkü belirgin veya birkaç nedene bağlı bir olay çözümlenebilir ya da en azından tekrar yaşaması engellenebilir.
İlk üç aşamada belirgin bir çözüm yolu bulamayan aile, çaresizlik ve umutsuzluk duygularını yaşar. Öfke ve içerleme aşamasında içinde bulunduğu sosyal çevreden bir şekilde kendini geri çekmiş ve sosyal desteklerini kaybetmiş olan aile, depresyon yaşamaya başlar. Aile gerçekle yüzleşmiş ve imgeleme aşamasında canlandırdığı normal çocuğunu kaybettiğinin farkına varmıştır. Bununla birlikte gelecekle ilgili planlarını, umutlarını ve yaşam tarzını değiştirmek zorunda kalacağının ayırdına varmıştır. Depresyon ve umutsuzluk aşaması sanıldığının aksine yıkıcı etkileri olan bir aşama değildir. Aile eğer bu aşamadan gerekli yardımları ulaşabilir ve kendi iç dinamiklerini doğru ve etkili bir şekilde kullanabilirse bu aşamadan çok kazançlı çıkabilir ve kabul açılmasına ulaşabilir.
Ancak kabul aşamasında bütün aileler erişememektedir.
Kabul aşamasında aile, özel gereksinimli çocuklarını ailenin bir bireyi olarak kabul eder. Bu aşamada ailenin algıları değişmiştir. Çocuklarının yetersizliklerinden daha çok, güçlü oldukları yönlerine odaklanırlar. Çocuklarının var onun güçlü yönlerini daha da güçlendirerek ve yetersizliği olan alanlarda ihtiyaç duyulan hizmetlere ulaşmasını sağlayarak onu hayata hazırlamaya çalışırlar.